İhsan Dağı , Zaman , 14 Aralık 2007, Cuma
i.dagi@zaman.com.tr | ||
Üniversitelerde özgürlük tehlikesi ! |
Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın 'üniversite vizyonu' bazılarında panik yarattı. Tüm yasakların kaldırıldığı ve bilimsel çalışmaların öne çıkarıldığı bir üniversite... Bu yaklaşımın neresine itiraz edebilirsiniz? | |
Üniversiteleri, ifade özgürlüğünün ve özgür bilimin değil de sözde rejim bekçiliğinin 'ideolojik kaleleri' olarak görürseniz böyle bir vizyondan ürkebilirsiniz. Nitekim bunların seslerini duymaya başladık. Hatta, 'üniversitelerde yasakların kaldırılmasının tehlikeli' olduğunu söyleyen bir rektör bile çıktı. Üniversite yönetimlerinde özgürlük korkusu hüküm sürüyor. Özgürlüklerden korkan bir üniversite tasavvur edebiliyor musunuz? Üniversiteleri bu hale getirdiler... Özgürlükten korkanlar tarihin akışında 'offside'a düşmüş durumdalar; bir tür 'ortaçağ skolastisizm'. 'Siyasal İslam'ın sembolü diyerek üniversitelerde başörtüsünü yasakladılar. Bir yandan 'çağdaş'lık görüntüsü verirken öte yandan başarılı kız öğrencileri bu yasakla cezalandırdılar. Aslında başörtüsünü sembolleştirenler yasağı koyanlardı; başörtüsü yasağıyla sistemin 'efendi'lerinin hâlâ kendileri olduğunu göstermeye çalıştılar... Başörtüsünün arkasına gizlenip 'iktidar tekelleri'ni sürdürmek istediler. Ama nereye kadar? Düşüncelerini açıklayan öğretim üyelerini 'disiplin'den geçirmeye çalıştılar. Siyaset bilimi profesörü Atilla Yayla, Kemalizm konusunda verdiği bir seminerden dolayı adeta linç edildi; Rektör Kadri Yamaç, Atilla Yayla'nın derslerini 'Kemalizme aykırı' olacağı gerekçesiyle durdurduklarını söyleyebildi. Dersleri elinden alınan, yönettiği tezlerden el çektirilen ve sonuçta da disiplin cezasına çarptırılan Prof. Yayla'nın suçu neydi? Düşüncelerini açıklamak... Bir bilim adamını düşüncelerini açıkladığından dolayı önce bazı medya organları, hemen sonra da kendi üniversitesi hedef gösterdi. Akademik kriterlerin ve çalışmaların 'teferruat' olduğunu açıkça söyleyenler yönetiyor üniversiteleri. Dolayısıyla, yeni YÖK başkanının 'üniversiteler kendi işleriyle uğraşacaklar' demesinden kaygı duyuyorlar, haklı olarak. Üniversitelerde akademik performans yerine 'siyasal/ideolojik' kaygıların öne çıktığı o kadar çok örnek var ki... Bunlardan biri de ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mesut Yeğen'in başına gelenler... Doç. Yeğen'in profesörlüğü iki yıldan beri engelleniyor. Neden? Sadece ve sadece yazdıklarından dolayı... İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Bülent Tanör'ün, TÜSİAD'a 'demokratikleşme raporu' hazırladığı için Rektör Kemal Alemdaroğlu tarafından 'öğretim üyeliğinden çıkarılması' talebiyle YÖK'e başvurulduğunu, Prof. Tanör'ün ömrünün son günlerinde hakkındaki bu 'disiplin' soruşturmasıyla uğraştığını biliyoruz. Evet, 'yükseköğretim disiplin yönetmeliği'; YÖK iktidarının, öğretim üyelerini disiplinize etmek için, resmi ideolojiyi ve kurulu üniversite düzenini sorgulayanları sindirmek için kullandığı etkili silah... Gerek dili, gerek kapsamı ve amacı itibarıyla 12 Eylül eseri Yükseköğretim Yasası'nın tam da izinden giden bir yönetmelik. Üniversitelerdeki kişisel veya ideolojik 'muhaliflerin' cezalandırılmasına imkân verecek genel, afaki müeyyidelerle dolu... Yasakların kalkmasının tehlikeli olacağını savunanlar biliyor; özgürlüğün, hesap vermeyi ve şeffaflığı getireceğini, sadece ideolojik dogmalarını değil, kişisel iktidarlarını da sarsacağını... Üniversite 'komutanları'na Genelkurmay Başkanı'nı dinlemeye devam etmelerini tavsiye ediyorum. İnsanlığın büyük değerlerini, yani demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını elimizden kaçırdık diye yakınan Genelkurmay Başkanı, belki, kendilerini üniversite komutanları zannedenleri 'hizaya sokabilir'. Sözün özü; özgürlükçü yeni YÖK başkanına özgürlükçü yeni bir yasa gerek... Üniversiteleri kışlaya çeviren, akademik başarı yerine ideolojik fetvalar veren yöneticilerle işi zor Prof. Özcan'ın... | |
14 Aralık 2007, Cuma |
No comments:
Post a Comment