Emre Aköz , Sabah , 11 Aralık 2007, Salı
'Üniverlise'den üniversiteye
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yeni Yükseköğretim Kurumu Başkanı'nı atadı: Prof. Yusuf Ziya Özcan.
Gazeteci Mehmet Barlas, bu atamaya ilişkin olarak, internet sitesi haberx.com'daki yazısında yakınıyordu: " Yeni YÖK Başkanı'nın bilimsel yeterliliğine kimse önem vermez ki... "
Yani "bu coğrafyada" kişilerin " ideolojik " tavrına önem verilmesini eleştiriyor Barlas.
Ardından da Prof. Özcan'ın imzasını attığı bilimsel kitap ve makalelerin bir listesini sunuyor okurlarına.
Peki "teknik yeterlilik" ne demek?
YÖK Başkanı'nın bilimsel çalışmalarını sayıp dökmek, atanan kişinin teknik yeterlilik ya da eski tabirle " liyakat " sahibi olduğunu gösterir mi?
Soruya cevap vermeden önce şu noktayı belirteyim:
Prof. Özcan'ın...
Bir yandan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde sosyoloji hocası olması (biliyorsunuz ben de sosyoloji okudum)...
Diğer yandan Ahmet Necdet Sezer gibi dar görüşlü ve dışlayıcı
bir cumhurbaşkanından sonra, Abdullah Gül gibi geniş ufuklu ve kucaklayıcı bir isim tarafından atanması...
Onu merakla, muhabbetle ama önyargısız izlememe yol açacak.
Ancak... " Bilimsel " liyakat ile " yönetimsel " liyakati birbirine karıştırmamak gerekir.
Demek istediğim aslında çok basit. Şu sorulara cevap vermek yeter:
İyi aktör, iyi tiyatro yöneticisi olur mu? İyi futbolcudan, iyi teknik direktör çıkar mı? Hastanenin başına iyi bir doktoru getirmek, oranın artık daha iyi bir tedavi merkezi olacağını garantiler mi?
Cevap: Hayır! Hayır! Hayır!
Bilim ya da sahne gösterileri ya da spor... Hiç fark etmez: " Mesleki " yeterlilik başkadır, o mesleği ifa edenleri " yönetmek " başkadır.
Zaten eğer yöneticilik ile meslek arasında " bire bir " bağ olsaydı, işimiz çok kolaylaşırdı.
Meslekte en ileriye gitmiş, uzmanlaşmış, adeta yıldızlaşmış kişileri; kurum ve kuruluşların başına getirmemiz sorunları çözerdi.
Ama öyle bir bağ yok işte! Şu sıralar Türkiye, büyük bir kabuk değişiminin sancılarını yaşıyor. Hacettepe Üniversitesi'nden siyaset antropologu Doç.
Süavi Aydın bunu şöyle özetlemiş: "Batı'da 1950'den sonra yeni bir ulus devlet modeli ortaya çıktı. Şimdi bütün dünya küreselleşmenin ihtiyaç duyduğu bu yeni ulus devlete gidiyor ve Türkiye'de de aslında bunun kavgası yaşanıyor." ( Neşe Düzel ile röportaj, Taraf, 10 Aralık )
Nedir bu kavga? 19'uncu yüzyılın ulus devleti modelini mi sürdüreceğiz? Yoksa modern ulus devlet modeline mi geçeceğiz?
Süavi Aydın'ın da belirttiği gibi " devlet kurumlarını yönetenler " kabuk değiştirmeye karar verdi. Ancak " içeride " ciddi bir direniş var.
Direnişçiler ( tutucular, statükocular, hatta ' gericiler') imtiyazlarını yitirmemek için, Atatürk'ü istismar etmekten, çeteleşmeye her yolu deniyorlar.
Bu çekişmeye elbette üniversiteler de dahil... YÖK'ün eski Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, köhnemiş ulus devleti tahkim etme çabasındaydı.
Yeni Başkan Prof. Yusuf Ziya Özcan ise yukarıda anlatmaya çalıştığım kabuk değişiminin, yüksek öğretim düzeyindeki " lideri " olmak gibi tarihi bir görev üstlendi!
Prof. Özcan bunu ancak, başkanı olduğu YÖK'ü de " dönüştürerek " başarabilir.
Bu yolda bilimsel çalışmalarından ziyade " yeni bir ulus devlet modeline geçme vizyonu " ona yardımcı olacaktır.
Üniversiteleri " yüksek lise " ya da bir okurumuzun esprili deyişiyle " üniverlise " olmaktan çıkarıp "bilim üreten evrensel ve özgür eğitim kurumları" haline getirmek üzere yeniden yapılandırmak...
Prof. Özcan'ın misyonu işte bu!
No comments:
Post a Comment