Mehveş Evin , Akşam , 16.12.2007
| |
Göreve gelir gelmez, ‘yasaklar kalkacak’ diyen nurtopu gibi bir YÖK Başkanı’mız oldu. Herkesin aklı fikri türbanda, ama YÖK’ün ta kendisinin bir yasaklar kurumu olduğunu hatırlayan ve tartışan yok! Açın YÖK’ün internet sitesini, 1981 ‘Reformu’nun (evet, darbe değil reformmuş adı) nasıl bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ve YÖK’ün görev tanımını okuyun... Sene 2007, biz hâlâ üniversiteleri bu kavramlara göre yönetiyoruz.
Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, YÖK’ü lağvedecek değil elbette. Fakat ufukta köklü bir reform görünüyor. Rektörlerle yaptığı ilk toplantıda ‘Üniversiteler, rektörler kendi hallerine bırakılmalı. Bu, demokratik, bağımsız üniversite demektir. Bağımsızlıkla ilgili birçok fikrim var; idari, mali, bilimsel... Konu edilen yasaklar da kendi kendine ortadan kalkacaktır. Hiç kimse o işlerle (türban ve katsayı) uğraşmayacak’ demesi, ‘81 reformuyla’ pek alakası olmadığını gösteriyor.
Bu arada Özcan, Başbakan’dan ilk etapta 5000 kişilik bir araştırmacı kadrosu ve mali sorunlar için jet onay aldı bile. İnsanın aklına şunlar takılıyor tabii: Neden bu ihtiyaç daha önce giderilmedi? Talep mi olmadı, yoksa hükümet-YÖK gerginliğinden bütçeler mi onaylanmadı? Peki söz konusu 5000 kişilik kadro, hangi kriterlere göre seçilecek?
YERLERDE SÜRÜNÜYORUZ
YÖK’ün yeni başkanının tek vizyonu yasakların kalkması değil, üniversitelerin asli görevi olan bilimselliğe ağırlık vermesi. Bizlerin de asıl tartışması gereken budur: ‘En önemlisi eğitim’ hamasetini bir yana bırakıp, gerçeklerle yüzleşelim bir zahmet. Bu, her şeyden daha önemli!
OECD’nin ‘Bir Bakışta Eğitim 2007’ raporunda, Türkiye’de yükseköğretimden yararlanma imkanı, OECD üyesi 35 ülke arasında en düşük düzeyde olduğu çıktı. Bu oran Fransa’da yüzde 39, Yunanistan’da yüzde 25, Polonya’da yüzde 26 iken Türkiye’de yüzde 12. Yükseköğretimde öğrenci başına yapılan harcama açısından da OECD ülkeleri arasında en geride olan biziz.
TİSK’in bir araştırmasında, beyin göçü veren 34 ülke arasında 24’üncüyüz. Başka bir deyişle, iyi eğitim gören her 100 kişiden 59’u kapağı yurtdışına atıyor. Giden de kolay kolay dönmüyor.
YAZAR OLMAYA BENZEMEZ
Prof. Özcan’a yöneltilen ‘deneyimi yetersiz, rektörlük bile yapmamış’ eleştirilerine katılmıyorum. Daha önceki YÖK Başkanları rektörlerden seçildi de ne oldu? Ayrıca bu seçimde hiyerarşik düzen farz mıdır?.. Bir başka eleştiri, Özcan’ın araştırma konularının ‘daldan dala’ olması ve 4 yıl önce profesörlüğe hak kazanması... Profesörlük kolay alınabilen bir ünvan değil, gazetede hop diye köşe yazarı veya bir şirkette hızla yükselip genç yaşta CEO olmaya benzemez. Farklı konularda araştırma yapması ise ancak bir zenginlik olarak değerlendirilebilir.
YÖK Başkanlığı, Prof. Özcan ile ÇÖK (Çok Önemli Kurum) Başkanlığı’ndan biraz olsun çıkar ve eğitime gerçek bir katkı sağlarsa, pek çok korkumuzdan kurtuluruz.
AKADEMİSYEN ÇİFT
No comments:
Post a Comment